Son zamanlarda kendime en çok sorduğum soru bu. Sahi… Ne için yaşıyorum?

Sabahları neden uyanıyorum, geceleri neden ağlıyorum, kim için düzelmeye çalışıyorum, kimden saklıyorum her şeyi? Bir şeyler eksik. Ama neyin eksik olduğunu tarif edemediğim o garip hâl var ya… İşte ona varoluşsal boşluk diyorlar.

Ve bu boşluk, ses çıkarmaz. Yaralamaz. Ama için için çürütür insanı.

Kimsenin anlamadığı bir yorgunluk bırakır içeriye. Dışarıdan bakıldığında “normal” gibi görünürsün. Ama içten içe, hiçbir şeyin sana iyi gelmediğini bilirsin.

Yalnızlık gibi değil bu. Kalabalıkta da gelir. Sevgilinin elini tutarken, ailene sarılırken, arkadaşlarının kahkahaları arasında birden çöküverir omuzlarına. Sanki bedenin burada ama ruhun bir başka yerde sürgünde.

Çünkü ruh, anlam ister. Sadece para, başarı, takdir değil… Neden buradayım, ne işe yarıyorum, gerçekten görülüyor muyum? Sorularına bir cevap ister.

Ve bu cevaplar olmadığı zaman, insan yavaş yavaş ruhunu kaybeder. Gülüşünü otomatiğe alır.

“İyiyim” derken içi ağlar. Kendine bile yabancılaşır. Nietzsche, “İnsanı yaşatan bir ‘neden’i varsa, her ‘nasıl’a katlanabilir,” demişti. Ama bazen insan o neden’i bulamaz.

Ve işte o zaman, hayatta kalmak bile bir mücadeleye dönüşür.

Ben de o mücadeleyi veriyorum şu an.

Küçük şeylere tutunuyorum. Güneş ışığında, bir çocuğun sesinde, kedilerin merhametsiz rahatlığında…

Çünkü büyük anlamlar çok uzak geliyor artık.

Ama küçük anlamlar hâlâ bir yerlerde.

Bir kitap cümlesinde, biriyle göz göze gelmede, gece uyumadan önce kendine sarılmada…

Evet, bir boşluğun içinden yazıyorum sana bu satırları.

Ama o boşluğun içinde hâlâ küçücük bir umut kıvılcımı taşıyorum.

Ve belki sen de taşıyorsun.

Yıkılmadan durabildiğimiz sürece, hâlâ bir şeyler mümkün.

Çünkü bazen en derin boşluklar, en sağlam temellerin atıldığı yerdir.

Belki bugün hiçbir şey anlamlı gelmiyor.

Ama bu da bir başlangıç olabilir.

Çünkü gerçek anlamı, en çok kaybolduğumuz yerde ararız.

Ve belki, bir gün… Bu boşlukta kendimizi yeniden inşa ederiz.

Kimseden duyamadığımız o cümleyi, kendimize fısıldayarak:

“Buradayım. Ve hâlâ yaşıyorum.”