''Guguk Kuşu'nu izledikten sonra içimde kalanlar''... O kadar düzenli, o kadar sessiz bir yer ki orası... Tuhaf bir huzurla başlıyor film.

Ama birkaç dakika sonra fark ediyorsun: Sessizlik bazen en büyük çığlıktır.

Guguk Kuşu’ndaki akıl hastanesi, aslında bir toplum maketi. Kurallarla, ilaçlarla, prosedürlerle bastırılmış insanlar var. O kadar bastırılmışlar ki, artık başkaldıracak güçleri kalmamış. Ta ki McMurphy gelene kadar. Jack Nicholson’un canlandırdığı McMurphy karakteri, bir sistemin ortasına düşmüş bir “anormal.”

Ama o kadar “anormal” ki, hepimiz ona normal diyoruz. Film boyunca şunu düşündüm: Gerçekten deli olan kim? Kurallara uyanlar mı? Yoksa kuralların saçmalığını fark edip uymayan mı? Mesela Başhemşire Ratched'ın gülümsemesinin altındaki şiddet, McMurphy’nin kahkahasından daha çok korkutuyor beni çünkü sessizce yok ediyor insanı. Reddederek, küçümseyerek, cezalandırarak… McMurphy bazen çocuk gibi, bazen anarşist gibi…

Ama aslında sadece özgür olmak istiyor. Pencereyi kırmak, dışarı çıkmak, bir maç izlemek,

Bir sigara içmek, kendi sesini duyurmak… O kadar küçük istekler ki aslında. Ama bu istekler, bir düzen için tehdit. Çünkü özgürlük bulaşıcıdır. Bir kişi isterse, diğerleri de ister. Sistemin baskısı altında ezilen insanlar bazen susar. Ama bazen delirir.

Delilik, çaresizliğin bir kaçış yolu olabilir. Kabul edilmemek pahasına, en azından “kendin” olma hali diyelim. Filmdeki karakterlerin her biri, bir tür bastırılmış travmanın, reddedilmiş kimliğin, görülmemişliğin sembolü. Ve McMurphy onların aynası oluyor. Onlara, görünmezlikten çıkmanın bir yolunu gösteriyor. Guguk Kuşu sadece bir film değil. Bu çağda akıllı kalmanın ne kadar zor olduğunu anlatan bir çığlık.

İtaat etmeyenin “deli”, uyum sağlayanın “iyi vatandaş” sayıldığı bir dünyada, belki de hepimiz birer McMurphy’yiz.

Ve belki de delirmemek için, birbirimizin camını kırmamız gerek.

Not: Bu yazıyı yazarken fonda medication vals-jack nitzsche çalıyordu. Dinle, filmi izle ve düşün…

Ve kendine şu soruyu sor: Delirmek mi cesaret ister, yoksa bu çürümüş düzene sessizce uymak mı?

Çünkü belki de bu dünyada “normal” denilen şey, sadece çoğunluğun ortak yalanıdır.

Ve asıl “anormal” olanlar delirmeyi göze alacak kadar özgür olanlardır.

Sevgiler

E.