İnsan bazen sığmıyor; ne dört duvara ne de bulunduğu yere. Oysa hacmimizle işgal ettiğimiz yerin hiçbir anlamı olmayan bu dünyada, aldığımız her nefesin hatırına varlığımızı sürdürüyoruz.
Kimimiz çile çekiyor, kimimiz o çilenin baş kahramanı…
Kimi sövüyor, dövüyor; kimi de “hoşça kal” deyip yoluna gidiyor.
Zordur… Ölüm gibi, vedalar da zordur.
Sevdiğini bırakan da var, sevildiğini bırakan da.
Aile, eş, dost…
Bilmem aklına gelen olur mu ama kimimizin kalp atışıdır giden.
Orada taltif etmek faydasızdır artık. Giden gider, kalan kalır.
Bir de üzülenler vardır…
Kendine değil, diğerine üzülenler.
En çok onlar yara alır.
Oysa gönlüne söz geçiremeyenle, sözü dinlemeyen arasında ne fark var ki?
Bugün Ankara’da güzel bir pazar sabahı yaşanıyor.
Ama ülkenin hemen yanı başında savaş var.
Trafik kazasında hayatını kaybedenler, depremde evi tabut olanlar…
Yolda yürürken üzerine araba uçanlar, “gel kuçu kuçu” derken o köpeğe kurban gidenler…
Otobüs freninde başını çarpıp yaralanan ya da sakat kalanlar…
Ölüm çok kolay.
Başımıza bir fenalık gelmesi kadar doğal bir şey yok artık. Şu an bu yazıyı okuyorsanız bile ne şanslısınız düşünsenize!..
Denetim eksiğimiz var; insan canı ucuz, dileğimiz pahalı.
Camların arkasından bakanlarla camın diğer tarafında olanlar aslında aynı…
Tıpkı mezarda yan yana yatanlar gibi:
Biri doktor, biri işsiz.
Biri zengin, biri fakir.
Biri yaşlı, biri genç.
Biri farklı mezhepten…
Biri hoşlanmadığın memleketten.
Ama yol bir, sonu da bir.
Ne diyor yine bu adam derseniz:
Sevmek, samimiyetle kucaklamak, tebessüm etmek, selam vermek, affetmek, hâl hatır sormak kadar kolay ne var ki bu hayatta?
Kavganın, gürültünün, itiş-kakışın, kakafoninin kim hayrını görmüş ki?
Zor olan uğurlamaktır.
Zor olan; yüzü çevirip, bakışlarını diktiğin gözlerdeki anlamı görmektir.
Sabrımız yok artık.
Vuslata ermeye mecalimiz kalmamış.
Ne arkada kalanlara, ne yaşananlara, ne de paylaştığımız nefese bakıyoruz artık.
Hasret kalacağımızı, gözlerimizi kapattığımızda hatırlayacağımız anıların özlemini çekeceğimizi bile bile; kalbimizi kandırırız.
Aklımızla alay ederiz.
“En akıllı biziz ya!”
Gitmek var, gelmek yok.
Gitmek var, kalmak zor.
Her insan bir sınavdır.
Her insan bir gözyaşıdır.
Her insan bir ağıttır.
Ama her insan aynı zamanda bir sevinçtir.
Hayat böyledir…
Dokunduğun herkes seni hatırlar.
Sevdiğin bir an gelir seni anar.
Dostun bir gün sarılmanı diler.
Bu sabahların ve bu akşamların bir hatrı olmalı.
Tıpkı yaşananlar gibi…
Kolay mı yaşadıklarımız?
Her engel bir derttir.
Her çaba bir coşku…
Her mutluluk unutulmaz bir anı…
Geldik, gidiyoruz…
Daimî ne demiş:
“Bir gerçeğe bel bağladım erenler
Aldı benliğimi, bitirdi beni
Damla idim, bir ırmağa karıştım
Denizden denize götürdü beni”
Hiçbirimiz sonsuz bir yolculukta değiliz ama sonsuz olana değdiyse gözlerimiz; tamamdır.
Hayat; küçük anlardan, saniyelik hatalardan, basit davranışlardan ve zorlu sınavlardan ibaret değil.
Hayat bir mucize.
Bu mucize içinde kimimiz hakikati bulur, kimimiz ömrün sınavına kapılıp gider.
Bugün LGS’ye girecek öğrenciler başta olmak üzere, hayatta sınavı bitmeyenlere başarılar…