Ankara’da yaşayan 31 yaşındaki Tuğba Durukalp, 2012 yılında vücudunda başlayan ağrılar nedeniyle hastaneye başvurdu. Ancak kendisine ‘bel fıtığı’ teşhisi konuldu ve uygun olmayan tedavilerle yıllar içinde yatalak hale geldi. 1 çocuk annesi Durukalp, yanlış teşhis nedeniyle hayatının en zorlu dönemini yaşadı.
Durumu ağırlaşınca farklı hastanelere başvuran Durukalp’e son olarak Bilkent Şehir Hastanesi Romatoloji Kliniği’nde yapılan tetkiklerde, asıl sorunun 'Ankilozan spondilit' olduğu belirlendi. Prof. Dr. Şükran Erten tarafından başlatılan biyolojik tedaviyle, Durukalp yeniden yürümeye başladı.
“İlk başta yapılan iğne sonrası kalçamda ağrı başladı. Zamanla ağrılar arttı, vücudumda tutukluk oluştu. Sonunda yatalak kaldım” diyen Durukalp, “Dayım beni sırtında hastanelere taşıyordu. Et değil, kemik ağrısıydı bu. Gözümü kırparken bile canım yanıyordu. Bilkent’te yeniden tedaviye başladık. Şimdi ilaçlarımı düzenli kullanıyorum, çok şükür yürüyebiliyorum. İlk başta yatalaktım ama artık çocuğuma destek olabiliyorum” dedi.
"Bel fıtığıyla karıştırılıyor"
Bilkent Şehir Hastanesi Romatoloji Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Şükran Erten, Ankilozan spondilitin bel fıtığı ile sıkça karıştırıldığını söyledi. “Özellikle genç yaşta başlayan bel, kalça ve boyun ağrısı varsa, bunun romatolojik nedenli olabileceği unutulmamalı. Aksi halde gereksiz ameliyatlar ya da yanlış tedaviler uygulanabiliyor” dedi.
Hastalığın nedeni tam olarak bilinmese de genetik yatkınlık, çevresel faktörler ve bazı enfeksiyonların etkili olabileceğini belirten Prof. Dr. Erten, erken tanının önemine dikkat çekti: “Tedavi edilmediği takdirde omurgada ciddi kamburluk gelişebilir, hasta öne eğik yürür ve ileri evrede karşısını bile göremez hale gelebilir.”
Erten, öncelikli olarak ağrı kesici ve iltihap giderici ilaçlar verdiklerini, dirençli vakalarda ise biyolojik tedavilere geçtiklerini belirterek, “Tuğba’ya uyguladığımız biyolojik ajanlar sayesinde hastalık kontrol altına alındı. Bu ilaçlar doğru takiple uzun süreli fayda sağlar” dedi.
Durukalp’in hikâyesi, doğru tanı ve tedavinin yaşam kalitesini ne denli etkileyebileceğini bir kez daha gözler önüne serdi.