Z Kuşağı denince akla ilk hız, renk ve gürültü geliyor. Bir nesil ki, sürekli yeni akımların peşinde, birbirinin aynısı videolarla sosyal medyada yer kapıyor. Ancak bu koşturmaca içinde “yavaş eğlence” gibi daha sakin, gürültüden uzak akımlar da hayatlarına giriyor. Yine de yalnız kalmaktan korkan gençler, en sessiz etkinliği bile sosyal medyaya taşıyor; kamerayı kapatmak yerine yanlarında tutuyorlar. Böylece aslında bu sakinlik akımının farkına tam olarak varamadan, hızla yayılmasına katkı sağlıyorlar. Sosyal medyada sessizlik pek mümkün olmuyor, gençlerin dünyasında bile. Karakterin ve şahsiyetin yerini akımlar aldı...

Yavaş eğlence mi, yeni bir gösteri biçimi mi?

Gürültülü konserler, ışık hızında akan videolar, partiler, kalabalık festivaller… Bugünün eğlence anlayışı genelde böyle tanımlansa da, son dönemde bambaşka bir akım sessizce yayılıyor: “Yavaş eğlence”. Gürültüsüz etkinlikler, doğa yürüyüşleri, dijital detoks kampları, küçük çemberli meditasyon buluşmaları... Her şey daha az kalabalıkla, daha çok farkındalıkla. Ama işte tam da burada bir çelişki devreye giriyor: Sessizliğin tadı bile sosyal medyada yankı bulmadan çıkarılamıyor.

Z Kuşağı bu yeni dinginlik haline de yabancı değil, aksine oldukça meraklı. Ama yine bir akım olarak, yine gösterilmek üzere… Kimi zaman yalnızlığa övgü düzen etkinliklerde dahi selfie çubukları çıkıyor çantalardan. Birbirinin aynısı doğa pozları, yoga matı üzerinden yansıtılan sakinlik imajı, aslında hızın farklı bir versiyonu. Yani “yavaş eğlence”, ironik biçimde, hızlı bir tüketim nesnesine dönüşmek üzere.

An’a değil, akıma bağlı eğlence

Yavaş eğlence akımı; özünde ekranlardan uzak, zihni yormayan, doğayla ve insanla gerçek temas kurulan bir yaşam tarzı öneriyor. Kitap okuma grupları, sessiz sinema geceleri, şehir dışında düzenlenen teknolojiye kapalı buluşmalar bu çerçevede öne çıkıyor. Katılımcılar burada zamanın yavaşlamasını, sohbetin derinleşmesini, anın uzamasını amaçlıyor.

Ama mesele şu: Zihin belki sessizliğe kavuşuyor, ama eller hâlâ telefonda. Etkinliğin başında hikâyeler atılıyor, sonunda “reels” montajları yapılıyor. Kamerasız geçirilen dakikalar, sanki “boşa geçmiş” hissi yaratıyor. O yüzden bu yavaşlık hali de, bir gösteri biçimi gibi yaşanıyor çoğu zaman. An’dan çok, akıma bağlı kalınıyor.

Serdar Ortaç öldü mü? Videolu yanıt: Ölmedim
Serdar Ortaç öldü mü? Videolu yanıt: Ölmedim
İçeriği Görüntüle

Gerçek sessizlik hâlâ ulaşılmaz mı?

Yavaş eğlence trendi, özellikle pandemi sonrası artan farkındalıkla daha görünür oldu. Doğaya kaçışlar, ekran molaları, sakinlik arayışı derken insanlar bir süredir başka bir ritimde yaşamayı deniyor. Ancak hızla büyüyen sosyal medya kültürü, bu dinginlik çabasını da içten içe şekillendiriyor.

Kimi zaman gerçekten fark etmeden, kimi zaman da bu “sakinlik” trendine uymak için insanlar bir araya geliyor. Sessiz etkinlikler planlanıyor ama ardından toplu paylaşımlar geliyor. Böylece “tek başınalık” bile kolektif bir gösteriye dönüşüyor. Z Kuşağı için bu kaçınılmaz olabilir; çünkü onlar, yalnızlığı bile birlikte deneyimlemeye alışkın bir kuşak.

Yavaş eğlence var, evet. Sessiz ve derin bir akış öneriyor. Ama sessizlik bile artık bir sesle duyurulmak zorunda gibi. Belki de bu çağda gerçek sessizlik, paylaşılamadığı için daha kıymetli. Ve belki de esas mesele, eğlencenin ne kadar yavaş olduğu değil; onun ne kadar içten yaşandığı.

Kaynak: Rabia Şahin