Kafamın içi kalabalıktı, kelimelere yer yoktu. O yüzden daha çok bakan, daha az konuşan filmlere ihtiyacım vardı. Tesadüf gibi duran ama aslında uzun süredir beni bekleyen filmlere tekrar başladım: A Separation.
İran sineması hep böyle yapıyor zaten. Sessizce giriyor hayatına. Büyük laflar etmeden, abartılı sahneler kurmadan içindeki en hassas yeri buluyor. Sanki senin bile fark etmediğin bir yaran varmış da oraya usulca dokunuyor gibi. Farhadi’nin bu filminde beni en çok çarpan şeylerden biri, oğlunun babasını yıkadığı o sahneydi. O kadar sade, o kadar sessizdi ki… Ama tam da bu yüzden çok şey anlattı.
İşte bu yazı, biraz o sahneyle ilgili. Biraz da hepimizin içinde sessizce duran, bir türlü konuşulamayan duygularla…
Sessiz. Tertemiz. Sade. Ama ağır.
Hiçbir şey söylenmiyor ama çok şey anlatılıyor. Sadece su sesi var ve yılların sessizliği. Orada bir oğul, babasına söyleyemediği her şeyi elleriyle anlatıyor. Sitem var o sahnede. Kırgınlık var. Ama en çok da, geç kalmış bir yakınlık hissi. Çünkü bazen sevgi zamanında gösterilmediğinde, dokunuş bile bir çığlığa dönüşebiliyor.
Bizde erkek çocukları, duygularını susarak öğreniyor. Gözyaşı saklanması gereken bir şey. Sarılmak, zayıflık sayılıyor. “Erkek adam ağlamaz” diyerek büyütülüyorlar. Ama işte, hayatın öyle bir anı geliyor ki, o bastırılmış her şey, hiç beklenmedik bir yerde elini uzatıyor.
A Separation’da o sahne benim için tam da öyle bir yerdi.
Bir oğul, babasının bedenini yıkarken aslında kendi içini temizliyordu. Kendi çocukluğunu, içine attığı her şeyi… Belki de yıllarca sustuğu ne varsa, suyla birlikte akıp gidiyordu. Bilirsiniz duygular bazen dile gelmez ama bir film sahnesinde, bir su sesinde, bir dokunuşta, kendini hatırlatır ve sen de oturup hiç tanımadığın birinin hikâyesinde kendi babanı düşünürsün.
Sana sarılmayan ellerini,söylemediği “aferin”leri ya da senin hiç sormadığın o soruyu:
“İyi misin baba?”
Not: Bu yazıyı yazarken bana R.E.M. – Everybody Hurts eşlik etti.Dinle ve sus çünkü bazen bir şarkı, tüm yazının yükünü tek başına taşır.
Sevgiler
E.